30 Kasım 2010 Salı

DI MENTÖRİST
















(içinden Atilla Dorsay geçmeyen dizi kıritiği.)


Fabrika bulutlu bir Kasım sonu vakitleri,
zikri ömrümün, iki -rakamla 2- günboyusüresince,
''The Mentalist'' -yani,
zihinsel zekasını kullanıp, hipnoz ve telkin uygulayan kişi.
Düşünce ve davranışları yönlendirme uzmanı.
Nam-ı diğer ‘’Dı Mentörist’’.- lakaplı,
düpedüz ‘’meyd in Holiwuud’’ etiketli,
‘’2. sınıf kompartıman’’ dizili-konulu filmi,
fasılasız
ve ‘’gelsin çay, gitsin ulan sigara’’ nizamıyesindeki bir gönülkapısı aralığında
biteviye dikiz eyledimdurdum.
Biraz mecburen, biraz mecburiyetten…
Biraz da kafamı bayıraşşağ rakınrol’layıp boşaltmak vermidon’uyla...

Dizi; emekli medyumist, tilki-kuyruk yapıbünyeli bir mentöristin,
-eski TV medyum’u, şimdiki dedektif danışmanı-
Kaliforniya Polis Teşkilatı’na (CBI)
kendi kişisel çıkarları ekseninde omuzveriş hikayesini
ve her yeni bölüm, karşısında Berlin Duvarı gibi dikileduran;
yünyumağı dava dosyalarını, tereyağından kıl çekercesine çözümleyiverişini;
ve giderek bu esrarkeş mesleğin müptelası olup, bitürlü vazcayışamayışını
–pek çok sevdiği karısının,
pek çok sevmediği bir seri katil tarafından öldürülüşünden mütevellit– konu ediniyor.
Özün kısası, Kapital’pazarlamacı bir hünerbazlıkla, ‘’dünya diziler pazarı’’na sunuyor…
da denilebilir.



Elbet ki, ‘’Ulan başroldeki şu psişik herifçioğlu olmasa,
koskoca Kaliforniya Bürosu hiçbir davayı sonuçlandırıp rafa kaldıramaz mı’’ gibilerinden,
açizane bir vaziyet de mevcut tabi, bu paranormal aktivitesi bol dizi-filminde... Ammavelakin,
dizinin en mantıkokşayıcı tarafı;
bu stil dizilere, iki bisküvi arası dahlolan,
meşhur çaptaki misafir-aktöristlerin –binşükürler olsun ki–
bu diziye de pırt zırt, ‘’bi arkadaşa bakıp çıkıcam’’ egosantrikliğiyle dahlolmaması
ve tüm diziboyusüresince, tüm mevcut rollerin gayet antimeşhur kimizadelerce,
iyikötü giyindirilip kuşandırılması…
Ve bu sayede, diziye güya  reyalistik; rüya illüzyonik,
genel bir hissiyatın; düzenli olarak,
ve ödün verilmeksizin şırınga'lanılması…
Bu stil dedektifist dizi ve filmlerin en dezavantajlı problematiği;
öykülerin ‘’tekatımlıkbarut’’ oluşundan mütevellit,
tek tek kısa filmler biçeminde gelişip, orta metraj film uzunluğunda fotofinişleniyor olunuşu,
ve çözülen her davanın peşisırasınca, o bölümün de atbaşı misali finiş görmesi hali…
Yani bir sonraki bölüme, ‘’yeni bir davayı nasıl çözeriz’’ durumundan
fazlaca bir galeyan kalmıyor geriye…
Ve her fotofinişte, hevesiniz gırtlağınızda boğula düğümlene,
tabiri yerindeyse, ki yerinde
ipe, tesbih tanesi dizer gibi izlenilmeye devam ediliniyor…

İşte bu sözünügeçirdiğimiz –As döper kıvamındaki– Kaliforniya Polis Birimi, (CBI)
4 muhtelif şahsiyetteki dedektifzadeden oluşuyor.
Bu, 4 –yazıyla dört–,
işinin ehli dedektif görevlisi,
dizinin sezonlarboyusüresince dönem dönem ağırlıklarını koyup,
dönem dönem kendi kabuklarına çekilerek,
dizideki ‘’fasılalı lokomotiflik vazifesi’’ni
en sempatik halleriyle ve vardiyalı olarak üstleneduruyorlar.
Dizinin en baş rolünü,
dayak yemiş boksör bakışlı; budist hörgüçlü;
ermiş janrlı; meditatif kanlı, sörfçü gövdeli;
geçmişine tövbekar; geleceğine aşikar; kitap karıştırmaya müptezel;
en olmadık anlarda, Şekspir’den dizeler mırıldanarak kalplerimizi Vespuçi’leyen;
müstakbel karısını, zikri zamanında,
‘’RED JOHN’’ (KIRMIZI CONİ) mahlaslı bir seri katile kurban vermiş;
ve safi o’nun intikamını almak için,
Kaliforniya Polis Teşkilatına (CBI) stratejik nasihatlerde bulunan bir herifçioğlu
–namı diğer DI MENTÖRİST–
en ‘’cool’’ haliyle üstleniyor.

İşte bu müptezel görünüşlü herifçioğlu,
soruşturmaboyusüresince,
içinde bulunduğu birim’in sürekli en gerisinde yürüyor;
kalabalığa kat’a karışmıyor, karışsa da boşalmıyor;
boşalsa da kendini geri vitese takıp, trakk diye kendi garajına park edebiliyor…
Tüm polis birimi, önlerine dikilegelen dava dosyalarını çözümlemek üzre
kafataslarını karpuz misali kütürdete dururken,
O gidip, en şiirsel tavrıyla kendine limonlu bir çay koyup höpürdetiyor;
ve en çapraşık dava dosyalarını -en aklagelmedik perspektiflerden-
çekirdek çitlermişçesine çözümleyiveriyor,
filan.

Hafif bir ‘’çağcıl Red-Kit’’ durumu var yani herifte…
''Bi kıçında beygiri eksik ulan…'', diyorsunuz içinizden…
veffakat ki o olmazsaolmaz boşluğu da,
son model jiplerin cirit attığı Kaliforniya şehrinde,
bizim mentörist'in kıçaltına vintaj model bir araba devşirerek,
birgüzel dolduruvermişler…

Zaten bu denli satrançvari heriflerin ruheti haliyesinde,
genel olarak var olan şu ''meşhur'' obsesif tavırgaçlara,
-bkz. Agata Kristi’lerden Poirot, HBO’lardan Monk...-
bu dizide bizim mentörist'e, en gerilimli anlarda, limonlu bir çay koydurtarak
ve arada bir bisküvi falan yedirterek ironi geçmişler ki…
Ulan, hani süper de yapmışlar...
Bravo lan Amerikan Dizi Örgütü!
Bravo lan ADÖ!
Tek oyum olsa, o da size anasını satıyım…
Sözünügeçirttiğimiz Kaliforniya Polis Birimi’nin başında,
bir yanıyla fıstık diye nitelendirebileceğimiz;
renkli gözlü; hafiften maçoist tavırlı;
vefakat anbean sempatikliğiyle
gönüllerde gereksizcesine, ''10 puan...10 puan...10 puan''lar toplayan,
Judi Fostır’ın esmer hali kıvamındaki bir hanımcağız bulunuyor.
Kendisini, en başroldeki ‘’mentörist adam’’la pekçok yakıştırmama karşın,
ikisi de -herhalde bana inat olucak-
diziboyusüresince bir türlü aynı yastıkta denk gelmiyorlar...
Amerikan dizişörleri,
senaryonun en başrol merkezinde doğması pek muhtemel bu aşk ilişkisini
–belki asal öykülere zeval getirmemesi açısından,
belki de karakter uygunluğunu bozmamak düsturuyla… Bilinmez…–
1 geri plana kaydırmışlar.
Ve her dizi-filmde, doğmazsa kalbimizi çitileyip duran Aşk örgüsünü,
aynı birimin içindeki, iki yardımcı rol karakterine
-büyük ihtimal bilinç denizi dahilinde-
birtemiz itekleyivermişler.

Zaten 1incil sezon başlarında,
‘’Polis Birimi içinde herhangi 2 kişi olur da, bi aşk ilişkisi filan yaşarsa,
daha kıdemsiz olanı süreriz lan bu kasabadan…’’ gibi ağır ahlak örgülü
vefakat gayet profesyonel içerikli bir anayasanın da yürürlükte olduğu,
kimi replikler vasıtasıyla seyirciye hissettiriliyor.
Ve, mantığınıza vurulan bu senaryosal kelepçe,
insanın yüreğindeki, ''ne de yakışıyo lan şu ikisi birbirine'' içgüdüsünü de
,kaşla göz arasında, kündeye getirmiş oluyor haliyle…
Siz de ister istemez, garip bir düşkırıklığıyla ve gönül istemiye istemiye,
evdeki halının üstünde tuş oluveriyorsunuz…

Zati, dizinin ikincil sezonunda,
bizim birim şefi Cudi Fostır kızımıza
–beklenildiği üzre-
dizinin yazoristler birliği tarafından, geçmişten eklentik bir aşk hikayesi de çiziktiriliveriyor;
ve bizim süper-mentörist kahramanımız, seyircinin nazarında,
eski ölen eşine körlemesine sadık,
‘’…ve o ipnetorun öcünü almadan kimseye yan gözle bakamaz ulan bu çocuk’’ bir vaziyette,
toplumsal yalnızlığına kıç zoruyla konuçlandırılmış oluveriyor.

Yani, ‘’Adamı zorla Red-Kit yaparlar anasını zottıriyim!!’’ durumu…

Eh bir yanıyla da ‘’kader çizgisine yazgılı insan’’…
Yapacak bir şey yok tabi… diye düşünegeliyorsunuz.

Neyse…

Polis yardımcılarından bir diğer tanesiyse;
karakter yapısı itibariyle Zidane’ın dekartesçi futbol tarzını anımsatan,
ve artık her polisiye sergüzeştte görmeye yabancılaşageldiğimiz
rasyonelist bir Çinli Amerikalısı… Yani ki,
dizideki bu adıgeçen Çinli Amerikalısı, tabiyat itibariyle,
benim lisedeki sınıf arkadaşım Çinsiz Özgür’ün, bildiğin Çinlileşmiş hali…
Çünkü bizim Çinsiz Özgür de
sınıftaki bir araba dolusu piçkurusunun arasında sırasını bigüzel kollayıp,
en beklenilmedik bir salisede,
gol vuruşu ebatındaki bir espriyi gelişine yapıştırır;
ve yüreğimizin katıyağlarını, günde en çok üç rekat olmak kaydusuretiyle eritir;
ve esprinin balparmak tadım ölçüsünü de her seferinde – her ne hikmetse- tuttururdu.
Hem de Montaigne’i hiç okumamasına rağmen…

Son aldığım duyumlara göre de,
Çinsiz Özgür şimdilerde,
açtığı bir ‘’Uzakdoğu Turist Kazıklama Şirketi’’nde (UTKŞ)
Çinli turistleri Türkiye’ye getirip götürme bayiiliğini işletiyormuş.
Ama burdan çıkarılacak Karma’tif bir ders yok tabii ki…

İşte o Çinsiz Özgür de,
dizideki bizim bu Amerikan Çinli’sine tıpatıp denk düşüyor.
Huy olaraktan tabi…

Neyse…

Teşkilattaki bir diğer polis dedektifiyse,
Edi’nin yanındaki Büdü kılıklı,
tombulgaç vefakat yapılı cüssesine rağmen hafiften içedönük
ve gayetiyle utangaç, fazlasıyla sempatik,
gelvelakin görevinde muntazaman başarılı ve güvenilir,
''Friends'' dizisindeki ‘’Matthew Perry’’ reenkarnasyonunda
saftorik bir polis kişizadesi…

İşte bu Edi’yle
–içişlerinde men edilmesine rağmen- kuraltanımaz bir aşk ilişkisine giren
ve As döper’imizin, son tahlilde, köşetaşını tamamlayan son dedektifzadeyse,
eski Amerikan futbolcusu bir babanın gonca yüzlü bir kızı…
Ve polis biriminin içindeki en çömez dedektif…
Biraz geniş omuzlu; biraz muhteris; birazdan fazla kifayetli,
teşkilat içersinde yükselinmesine, ramak gözüyle bakılan
modern toplumlardaki feminen
ve kendi eli, kendi ekmeğini tutabilen hanımajan bir karakter kendisi…

Bir de bu ekibin başında, bu ‘’As Döper’’ birimin Uğur Dündar’ı,
yüksekkat bir zatı muhterem de var tabi…
Dava esnasında müşkül kalınıp,
yasaların ‘’mentörist’’ tarafından sorumsuzca çiğnendiği kimi vaziyetlerde,
tek gözü yumulu,
hafif ‘’Hulusi Kentmen’’ kıvamında bir teşkilat şefi kendisi…
Yasaları bazen vidalayıp
bazen de sinir bozucu bir şekilde
–tabi sinirkatsayısı elverdiği nispette- dingildetiyor filan.
Sevimlişinas bir patron dediklerinden…
Öykünün geri fonunda biteviye at koşturan,
ve herıld yani ki, dizinin en final bölümünde enseleneceğini umduğumuz,
sürgit bir RED-JOHN (KIRMIZI CONİ) davası da mevcut…
Bizim kadersavar ülkemizde pek gelişmemiş bir seri katil durumu yani...
Zira, bizdeki cinayetlerde daha çok ‘’hızını alamamak’’ durumu var…
O soğukkanlı, o uzak kumandalı, o kaçak dövüşte ''mastır digırii'' sahibi serii katile
bizde hiç mi hiç rast gelinilmiyor nedense…
Gel gör ki, karısını bacısını 37 yerinden,
ve 37 kişiyi göz önünde bulundurarak öldürüyor, bizim serisonu katillerimiz…
Biz, masum kızları, körpe oğlanları
37 kere-37 muhtelif bölgesinden bıçaklamak suretiyle deşerek
-yani ruh hastası bir gözü dönmüşlükle-
tek bir kişiyi, seri bir cinayete bağlamış oluyoruz 1 noktada.
Tip top dediklerinden…
Bizim katillerde plan-kurgu yok o kadar…
Satranç bizde henüz gelişmemiş bir spor çünkü...
Henüz dama kısmıyla meşhuruz, tavla cinayetlerinin…
Neyse, dizinin döngelli öyküsü çerçevesindeki bir diğer sorunmatik de şu…
Agata Kristi'yi bir dönem -kimi kişisel, kimi kişiliksiz araştırmalarım vesilesiyle-
hatmetmeye çalışmış deneysel bir ''ürk'' genci olarak,
eski gelenekten gelme klişeleşmiş dedektifist kurguların,
bu dizi-filmde de ziyadesiyle vuku buluşu...
(Bkz. kapalı oda esrarı, fizikötesi mahlukatlar,
miras sorunlarından doğan faili Reha Muhtar cinayetleri… filans falans vesaire.)
İşte bu geleneksel dedektif klişeleri de,
bu dizili filmde gayetiyle sürek edip duruyor…

Bu dizideki bir diğer mühim ayrıntı da,
hızlı bir kurgu ve atkoşturan replikler
ve yer yer kalabalık bir kast vasıtasıyla,
katilin esrarını çözmeniz az çeyrek zorlaştırılmış oluşu…
Vettabi 3-5 bölümden sonra,
eğer başroldeki adamın kafasının içine kendinizi layıkıyla empatileştirebilirseniz,
kimi bölümdeki katilleri 3. saniyeden sonra şappadanak çözüveriyorsunuz.
(Bu bilmece-bulmaca olanağı, size kimi nüansif kareler yoluyla tanınıyor çünki…)
Vefakat siz, hali hazır sunulmuş davayı,
oturduğunuz koltukta lappadanak diye çözümleyiverince,
dizinin gerikalan kısımlarını,
‘’bakalım bu bölümde ne sempatik espriler olacak da gülümsiycez…’’ gibilerinden bir edayla izlemekten başka çare de kalmıyor ne yazık ki…
İşte orası biraz can gıdıklayıcı…

İşte… giderek sömürgüç bulan Amerikan Dizi Piyasası’nın,
son dönemlerde değişik kisveler altında dünya pazarına sunumladığı,
bizim ülkemizde daha çok ‘’Memoli & Zeyno’’ vasıtasıyla tanış geldiğimiz,
ve her geçen sene saçma sapır bir şekilde beribenzerleştiğimiz,
bir ‘’katil-kim’’ parodisi DI MENTORİST…
Kendi çeperinde;
felsefe, usül ve ana karakter beşbenzemezliği açılarından muhalifleştirilmeye çalışılmış
vefakat sevimşinas bir perverlikten öteye geçememiş bir çıtır çerez dizi-filmi de denilebilir.

Bundan sonraki hayat sepetinizi hangi zerzevatlarla doldurursunuz, orasını bilmem,
Velvelakin azbuçuk dedektiflik hikayelerine müptezel iseniz
veyahut bir Pazar sabahı sevgilinizle,
veyahut yek başınıza, patlamış mısır eşliğinde hoşça vakit geçirmek
ve kafayı beşbenzemez cinayetler ile orta yerinden birgüzel kırmak isterseniz
bu diziyi sektirmeden izleyin derim.

Houstan’dan bildirmesi…



İyi seyirlere gebe kalasınız inşaallah.





...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder