31 Aralık 2010 Cuma

acıçilek

(Benim hiç babam kalmadı(?))


başlangıçtır
Pavlov'un zili vardı elimde iki çift
hiçbir şey benden geri dönmeyecek
yüzyıllar banka soygunları ve silah depoları


ho Dylan
hakikati ver
belgele biyolodur
dakikati eyerlidir kalbi dişçiçeği
suratı bir köstebek
aforozdu bir horoz
kestiler katli dişçiçeği
ürk
kan dahi kırmızı değil


Baba
it ko beni
aristolodur
Baba
bana biyolojik saat al
Baba
elimdeki ipi bırak
de bana
kağıt para nasıl basılır


Beni Fransızcaya çevir ''eroin'' de
fırlatılmış bir ok gibi günahlarımızı
bileylenmiş bir sinir krizi eşliğinde
eksik hayatın bir ıslık uzaklığında
bir ısırık gel ben kapıda beklerim
Judas gel de şu restorantı soyalım


Küt saçlı kül kedisi
daimi portakal kabuğu
paranın süt kokusu nabzını tuttu hadi çek defterleri
protezli bir orospuyu öpmek istemez mi
hiç belinde arkaik silahıyla
bazı gergedan boynuzlu


gökküre jöledenmiş altın karıncalar nevrotik
içerimde polis Kimlik Kimlik Kimlik
nedendir
bazı insanların ben hırsı tükenmiyor


öyle bir tabiyat ki
herşey intihara meyilli


korkuyorum
dostlarım da öyle
meyilli


Hamd
rahibet


Allahım!
MAGRİTTE, SÖZÜM SANA
GELİNİM, SEN ANLA
.
Epizort - 3

‘’Zürafanın düşkünü...’’



Sahne karbeyaz.
Sahneye bir Zürafa girer.
-Bildiğin Zürafa.-
Yürür.
Sahnenin ortasına değin gelir.
Bilgiç bir edayla
seyircilere döner.

ve
‘’MAGRİTTE DİYE BİŞŞEY YOĞDUR!!!’’
, der.

ve geviş getirir gibi
ağzını şapur şıpır şupurdatır.



Zürafa,
oldukça ukala dümbeleğidir.

Çıkarır ‘’şakk’’ diye bi pipo yakar.
Velvelakin işin de acemisidir.
Piponun dumanı göğsüne kaçar.

Paf küf paf küf öksürür.
Ansızın…

Dışardan bir yerden
tek bir el tüfek sesi işitilir.



DAN!!!

Ve tüfek sesiyle birlikte,
Zürafa'nın göğsü ‘’zınnkk’’ diye sıkışır.
ve ağzından bir avuç dolusu kan
fışkırmak suretiyle
boşalır.
Zürafa,
avucundaki kanı seyircilere doğru gösterir.
Ve
kalan son birkaç nefesiyle
‘’DEMET,

SENİ SEVİYORUM…’’

, der
...
ve sahne şimşek hızıyla kararır.



Zürafa’nın
-taze baltalanmış bir ağaç misali-
devrildiğini duyarız karanlıkta.



GÜMMM!!!

...

Ve bu triyoloji de
(PALYAÇO-ZÜRAFA-ADAM)
burada sona erer.

SON - THE END - FİN

30 Aralık 2010 Perşembe

İKİSEL TRAMPLEN

Cambaz ve Ayı
düzgün cümlelere
üşümekte bir Garip
Saldırgan bir Yalnız
Yalnız yalnız bir bir
bir kekeme ke ke
me cümle dışında
Yalnız bir körsüzlük


İstanbul , 2008

29 Aralık 2010 Çarşamba

MAGRİTTE, SÖZÜM SANA
GELİNİM, SEN ANLA
.Epizort 2

''Batırfılay Effekt...''

Sahneye,
tahta sırık bacaklar üzerinde bir palyaço
kaplumbağ adımlarıyla girer.
Sahneyi telaşsız yürür.
Ve takriben yüzde 75’ini
meridyenlemesine kateder.

Derken,
bir Zürafa sesi duyulur.
Palyaço,
şaşkındır.

Yüzünü seyirciye döner.
''BU BİR DOSTOYEV SİKİ OLAMAZ!!!'', der.

...
ve sahneye usul usul kar yağmaya başlar.
-yada sadece Palyaço'nun üzerine.-
...
Sahne ‘’şırakk’’ diye
kararmaz.



Yok...

Sahne kararmaz.



Yan kuliste bir balon
tüm şiddetiyle patlar.

GÜM!

...

Palyaço,
o panikle yere yuvarlanır.



Ve sahne ‘’şırakk’’ diye kararır.

18 Aralık 2010 Cumartesi

KIL DÖNGÜSÜ

Ah
Muhsin abi,

Hadi kur beni, Çalarlı Bir Saat gibi. Zamanı dışgıla.
Esriklik için de , için dışın da , bir çamaşır makinesi gibi ak
bir fanila, yok yokuş filan. Bir çöl
gibi susgunluk, inan, hadi git öl beni

Hadi kur beni,
kurtar beni, Yokluk hiçlikten
yeğdir Zamanı kışkırtla,

herıld yani
Muhzen abi!

hadi al Benzinlik bir pompa, götümle pom-
pala bir tüfek, nasıl ki bi şimşek
gibi gel sinemde yarıl da,
içeri sız bi güneş
gibi Beynimdeki kıymıkları cımbızla
Hayalarımı kısa kes ki Kargalar didiklesin
Çünkü sen artık Cumhuruyedin ta en dibindesin

, neyse

hadi
kartları kes!

Muhsin abi
, benimle sitrippoker oynar mısın?

28 Mayıs 2010

17 Aralık 2010 Cuma

MAGRİTTE, SÖZÜM SANA
GELİNİM SEN ANLA
.epizort - 1


''Önce söz vardı.''
Sahne karbeyaz.

Sahnenin tepesinden,
sahnenin içine
-‘’ağır çekimsel’’ bir edayla.-
dev gibi bir balon
süzüm süzül süzülerekten düşer.

Balon kırpkırmızıdır.

Arka fonda,
konuya yaraşır tonda
kılasik bir müzik çalınırdurur.

Aynı esnada adamın teki sahneye girer.
Kolsuzdur. Kireç yüzlüdür. Rahip giysilidir.
-İmam olma ihtimali de epeği yüksektir.-

Balon’u görür.

Gider alır balon’u.
Seyirciye gösterir.
Sinirlidir.
‘’BU BİR ZÜRAFA DEĞİLDİR!!!’’
, der.
ve balonu dişleriyle
ısırarak patlatır.

GÜM!

...

Sahne ‘’şırakk’’ diye kararır.

14 Aralık 2010 Salı

SAKSI


(tek perdelik tragedya.)

Oyunumuz,
SHOW TV (dumteketek dumteketek dumteketek dum) Stüdyo'larında kurender etmektedir.
Yazarı meçhuldur... yani, ''anonim'' diyerek de addedilebilir.
Yahut da Allah'ın, görüp de ibret almamızı istediği bir lütfu olarak...
Karakterler ''fikşın'' olmamakla birlikte,
gerçeklerle uzaktan yakından, cünüpten şimalden çok fazla ilişkidaşlığı bulunmaktadır.
Oyunumuzda, ''insan'' denilan garip aygıt'ın akılalmaz işleyişinden, acımasız bir popüler kültür eleştirisi'ne; sosyolojik hakikatlerden, sosyopatik manevralara;
Platon'cu felsefeden tutun da, Mevlana'ya dek uzatın; birçok felsefiğ öğreti mevcuttur.

Hiç komik diildir.
Gırotesk olma ihtimali kuvvetlidir.

(Jüri Heyeti'ndeki sandalyesinde yaralı bir kaplan gibi oturmakta olan Erol Büyükburç,
elini rastgele indirip kaldırarak konuşur.)

EROL BÜYÜKBURÇ -
E hep burda el kaldırıyoruzzzeh.. hiç bi bize baktığın yok! Sabahtan beri hiçbişi şey ettiğin yok yani... ne? (Program host’çusu Behzat sinirli sinirli güler.) Bizim söyliiceğmiz çok önemli birşiy var. Herkes konuşuyo maşallah... (Erol, önündeki masaya abanır.)  Burda adalet yok… yani buna rol çalmak derler. Niye böyle yaptırıyosunuz?!

BEHZAT -
Erol ağbi?

EROL BÜYÜKBURÇ -
Ben burda adam gibi oturuyorumeeeeeğğ, burda şey yapmak istiyorum… (yumruğunu masaya hafiften vurur. Masadaki su bardağı utancından kırılır.) …yorumumu yapmak istiyorum... (elini sertçe havada sallar.) ...buna müsaade edin lütfen!

BEHZAT -
Sayın Büyükburç...

EROL BÜYÜKBURÇ - Ben onlara çok önemli bişey söyliyicem. Bütün Türkiye'ye de söyliycem. Onlar yanlış şarkı seçtiler... Şu bakımdan... Bazı şarkıcılar vardır, onlar şarkılarını söylerKEEEEEEEEEENNNN , çok dikkat etmek lazım. Eğer Elvis şarkısı seçilmişşşseee, eğer Beatles şarkısı seçilmişşsee, eğer Tarkan şarkısı seçilmişse… orda SES , ES ve DANS vardır. (hahaha... Ses , es ve Dans mı?) Yada başka öğğ , öğeler vardır. Onlara riayet etsinler. Seçerken de böyle seçsinler. Onun için göz dolduramadılar, ve ii iii işe yaramadılar. Bundan sonra biraz bana bakıcaksın!! Lütfen!!
BEHZAT – (mütevaziliğini korumaya özen göstererek...) Sayın Erol Büyükburç, bana bağardınız… sinirlendiniz…

EROL BÜYÜKBURÇ -
Ama olmuyor!!

BEHZAT -
Ama ben bişi söyliycem…

EROL BÜYÜKBURÇ - OOOLLLMUUYOORRRR!!


BEHZAT -
Bakın, ben... bana bi büyük bağırıyosa sadece şunu söylerim.
Müjdat ağbi'nin sözüdür bu, Müjdat Gezen'in… (ünlü filozof!)

EROL BÜYÜKBURÇ - Evet?

BEHZAT -
Sel sesi sel sesi, 
                uzaktan gelir keser sesi
                Sizin gibi ustalar meclisinde,
               
Bizim gibi çıraklar keser sesi, diycem.
Ve bunu fazla uzatmıycam... Size saygımdan dolayı…

(Seyirciler bu akıllara zarar tekerleme karşısında fırtınalı bir alkış koparırlar.)

EROL BÜYÜKBURÇ -
(zıvanadan çıkarak.) Hayır, burda bir SAKSI gibi duruyorum. SAKSI DİİLİM BENN!!
BEN EROL BÜYÜKBURCUMMM!!

BEHZAT - Tabi ki Erol ağbi, bunu kimse inkar edemez…

EROL BÜYÜKBURÇ - BANA SAKKSI MUAMELESİ YAPAMAZSINIZZZ!!!
Ben burda Erol Büyükburc'um. BANA arada bir soracaksınız!! HEP... HERKES KONUŞUYOR!! BEN eh zıııı eğöe şşş... altı saatten beri... ee eiiğerkik bızzzztt... kaç saatten beri oturuyoruz burda... Hiç... bana... iki defa laf gel... gelmedi... NİYE BÖYLE YAPIYOOSUNUUUUUUZZZZZZ??? Haksızlık yapıyosunuzzz??? (masadaki kağıtları alıp ait olduğu masaya vurur.) Bu da reyting yapar işte. Al sana! (kollarını göğsünde kavuşturup, ''nası koydum çocuğu'' der gibilerinden, sandalyesine heybetle yaslanır.) Evet...

(Behzat ise, bu sinir bozucu duruma kıs kıs gülmektedir.)

Evet, bu da reyting! İşte bu da REYTİNG! Bu da
REYTİNG!!! Ben reyting'i çok iyi bilirim OOOOHHHHHHOOOOOOO ooo OOOOOO nelerini bilirim!!! Ben, sahneyi nasıl evirir çevirir... ııııı... nasıl halkı... ııııı ...neler yaparım! Ben bilirim o işi! Ama beni gözardı etmeyin, lütfen! (Şimdi gözleri avına kenetlenmiş kaplan gözleri gibidir.) Ben burda otururken benim ağırlığıma göre hareket edin. BEEEENNN BÜYÜK BİR SANATÇIYIM!!! (Dayanamaz, ayağa kalkar.) GELMİŞ GEÇMİŞ EN BÜYÜK SANATÇILARDAN BİRİYİM!!! BEN TÜRKİYE'DE TÜRK POPU'NU İLK KURAN ADAMIM!!! EN ÇOK BANA SORACAKSINIZZZ!!!
EN ÇOKKK BANAAAAAA!!!

BU KADARRRR!!!
(Seyircilerin alkışları arasında,
sahne şaşkınlıktan usul usul kararır.)

4 Aralık 2010 Cumartesi

MERIKANA

Kıvır, katla, götür. hapisteki mevkiini güncelle
beynimdeki buzlanmış bilmeceler, birer birer çözülmekte

''So what do you want to do next?''

Bir turunculuk. Yırtılmış olarak
Eksikliklerimize karşılık, dişlediğim kemik sesleri
sığır kemiklerinde sevdalı
nü, vakitsiz bir vahşeti gösteriyor
ve nihayet göz torbalarındaki çöküntüler, yazık
işte gör
işte bak
ruhumun mesai saatleri değişiyor

fısıldaşık sesler ve otomobil tekerleğinin sımsıcak asfaltta sürtünüşü
düzbeyaz bir çizgiye sakat bir karalamacalık yani
hani şu çok bilindik, her hapishanedeki bir hücrelik gardiyan, enikonu
işte
suç yırtılıyor

ipiçinde kapısız bir hapishane, ve bakbaşka bir gardiyan ve sürekli dedikodu
hani şu hep bilindik çentik çentik teşbihler ve hayret
çelik yığınlarının gotik göklerde gerinip esneyişi

Kedersizce. Ve artık bağlantı yok. İnkar et
güneşte kurutulmuş bir çöl gibi
sonsuzluğa uçuşmakta kitaplar

İşte, kanım susuyor
ve işte bir gecelik, gardolabın elmacık kemiklerinde
çok gülünç, kanlı bir idam ipi gibi
sallanıyor.