3 Şubat 2011 Perşembe

Ben, Bazen Ererim.

Ağız dolusu güldüm mü, benden kork
Başım arşa değerse,
Ay ile aynı hizaya gelirse, benden kork
Sokaklardan kova dolusu taşıyorsam, benden kork


Çünkü Betmen yarasa olmayı kabullendi demektir.


Yaşamaya doyamıyorsam,
Uzun yolculukta zevküsefa doluyorsam,
Hayalgücü çamuruna batıp oracıkta çırpınabiliyorsam,
İyilik parmakuçlarımda zongulduyorsa,
Benden korkmana gerek yok,


Çünkü herşey rayında
herşey yolunda demektir.


elim kalem tutabiliyorsa, benden kork.
gerektiğince susabiliyorsam,
düşmekten korkmuyorsam, benden kork.


Çünkü Sadri Alışık, Turist Ömer.i oynuyor demektir.


İçimden Şampiyon Fener diye bağırmak geliyorsa,
kelimeler düzeltilmeye ihtiyaç duymuyorsa,
Her eylemim bir cümbüşe dönüşüyorsa,
Benden korkmana gerek yok.


Çünkü Klark Kent gözlüğünü çıkardı demektir.

28 ocak 2011

9 Ocak 2011 Pazar

UTANMAK EYLEMİ

Kırdan,
rahiyasız ; kemikli ellerim ile topladığım
- Bir ihtimal öldürdüğüm –
veyahut öldürdüğümü düşündüğüm,
bir avuç dolusu sarı papatya ile
katran kokulu şehrin sokaklarında
Gezindim durdum

Minibüse bindim
Sarı papatyalar hemen yanıbaşıma oturdular
Eh, ben de iki kişilik ücret ödedim

Sokakta beni görenler bir kadına sırılsıklam aşık olduğumu düşündüler
Bazısı homoseksüel olduğumu…
Upuzun parmakları ile beni gösterip keyiflerince gülüştüler,
kargalar gibi
Ne kadar ayıp…
Olsun

Ben de güldüm onlara. İçimden. En içimden.
Ve azıcık terledim
Kabul

Oysaki ben sarı papatyalara aşığım.
Takmışım koluma sarı papatyaları,
ellerim, parmaklarım
sevgilimin kan kokulu kanıyla bulanık,
onlara şehri gezdiriyorum.

...

Handiyse yanaklarım kızaracak. 

GİBİ  SESSİZLİK

Ah  Hiçbir  Şey!

Tavşanlar  kırmızımtırak  mıdır örümcek  ağlarının  arasından
Zihnimin  antika  kilisesindeki  sarkan çaputlar   ,
Ah  söyleyiniz  ,  söyleyiniz
ne olurdu
Hangi  küf  kokulu  kadınları  anımsatır

      
İntervale
    
Oltanın iğnesindeyiz şimdicik
Kara cübbeli bir Solucan yahut
Kalorifer peteklerinde gezinip duran ,  yersiz yurtsuz bir Hamam Böceği  ,  mezbahalarda
– Bay Kafka’dır olsa olsa
  )
yahut sipsivri dişleridir küpküfelik bir Güneşçiçeği’nin
Eh  ,  peki tek nefeste “kaç gramlık” özgürlük çeker ciğerlerine , Mister Fromm   
Ormanın bitimsiz Karanlığı’ndan
Güldürmeyiniz Kargalar   ,
Tenimden bir örümcek gibidir , ey Hayyam
ve dilsiz füzelerin midesinde veya damarlı ölgünlüklere gebedir ey Zaman ,
yahut kambur sırtında bir kum saati
ihtiyar Satres
Tanrılar gibi sahip olacaksınız  ,  demiştir Gökyüzünden sarkıtılan bez afişlerde
ki ne iyidir ne de kötüdür  Danimarka Zindanları’nda  ,
Tanrılar ve Tanrılara özgü kötülük nöbetleri

Eh , o vakit
sormak gerekli değil midir
deniz midir bir balık
Ve her balık kaç gram deniz çekmeli

Bugün
ki  
1 Mayıs
yahut Henüz O vakitler

   Birleşsin  ,  yer yüzündeki bütün içkilik çiçekler  

(    Hiçbir şeyin sonunda
körkütük bir kahkaha duyulur .
Köşe başından .
Bir ihtimal , Hayyam’ın çiçek açmış gölgesidir ,
Mezarımsı bir karanlıktan .   )



– SON –

1 Ocak 2011 Cumartesi

DERSİMİZ BLOOD

(Bir iç kanama.)


Kan, kusulur. Ve birden idrakolunur ki, Kan dediğimiz şey
aslında pembe’dir. ‘’Kan’’ damarımız bir bıçak zoruyla kesiliverince
fışkırıveren sıvının, Türk Toplumu’ndaki adıdır. Özel isimdir.
3 adet harfin sırtsırta durmasıyla meydana gelir.
‘’Kan’’ diyerek tabiriniverdiğimiz sıvının,
İngilizce’deki adı ise ‘’blood’’dır.

Ki, lavabonun parıldaşan yüzleminde,
göğsümün blood’ı baş aşağı sarkmış;
kendine bir yol bakınmaktadır.

(Çünki bir kalp,
çığlığını boğasıya zikreder.
Çünki bir sırtlan, kalbini
döke fışkıra
ithafedegelir.)

Fakat ki,
ortalıkta şiir diye bir şey yoktur.

Çün ki,
gün gelir…
‘’şiirdiyebirşeyyoktur!’’

Ama korkma, canımın içi, korkma
Çünki –kim demişti, şimdi hatırlamam mümkünatsız,
fakat-
Kan dönektir.
Çünki, kan dediğimiz şey
kuruyunca katılaşır.
‘’Kan’’ dediğimiz sıvı
içerimde durmalıydır.

Ki, lavabodaki kanım da
-kısa bir reklam arasından sonra-
muhakkak ki,
kurur.

Bir de bakmışsın ki…

Seni,
seviyorum
seviyorum
seviyorumdur…

SÜRGÜN

Hezarfen Çelebi'ye...

Kanatlanarak kuş kanat , da
kanatladık , Leonart kanatlar da
biz düzdük


… 

31 Aralık 2010 Cuma

acıçilek

(Benim hiç babam kalmadı(?))


başlangıçtır
Pavlov'un zili vardı elimde iki çift
hiçbir şey benden geri dönmeyecek
yüzyıllar banka soygunları ve silah depoları


ho Dylan
hakikati ver
belgele biyolodur
dakikati eyerlidir kalbi dişçiçeği
suratı bir köstebek
aforozdu bir horoz
kestiler katli dişçiçeği
ürk
kan dahi kırmızı değil


Baba
it ko beni
aristolodur
Baba
bana biyolojik saat al
Baba
elimdeki ipi bırak
de bana
kağıt para nasıl basılır


Beni Fransızcaya çevir ''eroin'' de
fırlatılmış bir ok gibi günahlarımızı
bileylenmiş bir sinir krizi eşliğinde
eksik hayatın bir ıslık uzaklığında
bir ısırık gel ben kapıda beklerim
Judas gel de şu restorantı soyalım


Küt saçlı kül kedisi
daimi portakal kabuğu
paranın süt kokusu nabzını tuttu hadi çek defterleri
protezli bir orospuyu öpmek istemez mi
hiç belinde arkaik silahıyla
bazı gergedan boynuzlu


gökküre jöledenmiş altın karıncalar nevrotik
içerimde polis Kimlik Kimlik Kimlik
nedendir
bazı insanların ben hırsı tükenmiyor


öyle bir tabiyat ki
herşey intihara meyilli


korkuyorum
dostlarım da öyle
meyilli


Hamd
rahibet


Allahım!
MAGRİTTE, SÖZÜM SANA
GELİNİM, SEN ANLA
.
Epizort - 3

‘’Zürafanın düşkünü...’’



Sahne karbeyaz.
Sahneye bir Zürafa girer.
-Bildiğin Zürafa.-
Yürür.
Sahnenin ortasına değin gelir.
Bilgiç bir edayla
seyircilere döner.

ve
‘’MAGRİTTE DİYE BİŞŞEY YOĞDUR!!!’’
, der.

ve geviş getirir gibi
ağzını şapur şıpır şupurdatır.



Zürafa,
oldukça ukala dümbeleğidir.

Çıkarır ‘’şakk’’ diye bi pipo yakar.
Velvelakin işin de acemisidir.
Piponun dumanı göğsüne kaçar.

Paf küf paf küf öksürür.
Ansızın…

Dışardan bir yerden
tek bir el tüfek sesi işitilir.



DAN!!!

Ve tüfek sesiyle birlikte,
Zürafa'nın göğsü ‘’zınnkk’’ diye sıkışır.
ve ağzından bir avuç dolusu kan
fışkırmak suretiyle
boşalır.
Zürafa,
avucundaki kanı seyircilere doğru gösterir.
Ve
kalan son birkaç nefesiyle
‘’DEMET,

SENİ SEVİYORUM…’’

, der
...
ve sahne şimşek hızıyla kararır.



Zürafa’nın
-taze baltalanmış bir ağaç misali-
devrildiğini duyarız karanlıkta.



GÜMMM!!!

...

Ve bu triyoloji de
(PALYAÇO-ZÜRAFA-ADAM)
burada sona erer.

SON - THE END - FİN