Kırdan,
rahiyasız ; kemikli ellerim ile topladığım
- Bir ihtimal öldürdüğüm –
veyahut öldürdüğümü düşündüğüm,
bir avuç dolusu sarı papatya ile
katran kokulu şehrin sokaklarında
Gezindim durdum
Minibüse bindim
Sarı papatyalar hemen yanıbaşıma oturdular
Eh, ben de iki kişilik ücret ödedim
Sokakta beni görenler bir kadına sırılsıklam aşık olduğumu düşündüler
Bazısı homoseksüel olduğumu…
Upuzun parmakları ile beni gösterip keyiflerince gülüştüler,
kargalar gibi
Ne kadar ayıp…
Olsun
Ben de güldüm onlara. İçimden. En içimden.
Ve azıcık terledim
Kabul
Oysaki ben sarı papatyalara aşığım.
Takmışım koluma sarı papatyaları,
ellerim, parmaklarım
sevgilimin kan kokulu kanıyla bulanık,
onlara şehri gezdiriyorum.
...
Handiyse yanaklarım kızaracak.
9 Ocak 2011 Pazar
GİBİ SESSİZLİK
Ah Hiçbir Şey!
Tavşanlar kırmızımtırak mıdır örümcek ağlarının arasından
Zihnimin antika kilisesindeki sarkan çaputlar ,
Ah söyleyiniz , söyleyiniz
ne olurdu
Tavşanlar kırmızımtırak mıdır örümcek ağlarının arasından
Zihnimin antika kilisesindeki sarkan çaputlar ,
Ah söyleyiniz , söyleyiniz
ne olurdu
Hangi küf kokulu kadınları anımsatır
…
İntervale
…
…
İntervale
…
Oltanın iğnesindeyiz şimdicik
Kara cübbeli bir Solucan yahut
Kalorifer peteklerinde gezinip duran , yersiz yurtsuz bir Hamam Böceği , mezbahalarda
– Bay Kafka’dır olsa olsa )
yahut sipsivri dişleridir küpküfelik bir Güneşçiçeği’nin
Eh , peki tek nefeste “kaç gramlık” özgürlük çeker ciğerlerine , Mister Fromm
Ormanın bitimsiz Karanlığı’ndan
Kara cübbeli bir Solucan yahut
Kalorifer peteklerinde gezinip duran , yersiz yurtsuz bir Hamam Böceği , mezbahalarda
– Bay Kafka’dır olsa olsa )
yahut sipsivri dişleridir küpküfelik bir Güneşçiçeği’nin
Eh , peki tek nefeste “kaç gramlık” özgürlük çeker ciğerlerine , Mister Fromm
Ormanın bitimsiz Karanlığı’ndan
…
Güldürmeyiniz Kargalar ,
Tenimden bir örümcek gibidir , ey Hayyam
ve dilsiz füzelerin midesinde veya damarlı ölgünlüklere gebedir ey Zaman ,
yahut kambur sırtında bir kum saati
ihtiyar Satres
Tanrılar gibi sahip olacaksınız , demiştir Gökyüzünden sarkıtılan bez afişlerde
Tenimden bir örümcek gibidir , ey Hayyam
ve dilsiz füzelerin midesinde veya damarlı ölgünlüklere gebedir ey Zaman ,
yahut kambur sırtında bir kum saati
ihtiyar Satres
Tanrılar gibi sahip olacaksınız , demiştir Gökyüzünden sarkıtılan bez afişlerde
– ki ne iyidir ne de kötüdür Danimarka Zindanları’nda ,
Tanrılar ve Tanrılara özgü kötülük nöbetleri
Eh , o vakit
sormak gerekli değil midir
deniz midir bir balık
Ve her balık kaç gram deniz çekmeli
Tanrılar ve Tanrılara özgü kötülük nöbetleri
Eh , o vakit
sormak gerekli değil midir
deniz midir bir balık
Ve her balık kaç gram deniz çekmeli
Bugün
ki 1 Mayıs
yahut Henüz O vakitler
“ Birleşsin , yer yüzündeki bütün içkilik çiçekler ”
( Hiçbir şeyin sonunda
körkütük bir kahkaha duyulur .
Köşe başından .
Bir ihtimal , Hayyam’ın çiçek açmış gölgesidir ,
Mezarımsı bir karanlıktan . )
– SON –
ki 1 Mayıs
yahut Henüz O vakitler
“ Birleşsin , yer yüzündeki bütün içkilik çiçekler ”
( Hiçbir şeyin sonunda
körkütük bir kahkaha duyulur .
Köşe başından .
Bir ihtimal , Hayyam’ın çiçek açmış gölgesidir ,
Mezarımsı bir karanlıktan . )
– SON –
1 Ocak 2011 Cumartesi
DERSİMİZ BLOOD
(Bir iç kanama.)
Kan, kusulur. Ve birden idrakolunur ki, Kan dediğimiz şey
aslında pembe’dir. ‘’Kan’’ damarımız bir bıçak zoruyla kesiliverince
fışkırıveren sıvının, Türk Toplumu’ndaki adıdır. Özel isimdir.
3 adet harfin sırtsırta durmasıyla meydana gelir.
‘’Kan’’ diyerek tabiriniverdiğimiz sıvının,
İngilizce’deki adı ise ‘’blood’’dır.
Ki, lavabonun parıldaşan yüzleminde,
göğsümün blood’ı baş aşağı sarkmış;
kendine bir yol bakınmaktadır.
(Çünki bir kalp,
çığlığını boğasıya zikreder.
Çünki bir sırtlan, kalbini
döke fışkıra
ithafedegelir.)
Fakat ki,
ortalıkta şiir diye bir şey yoktur.
Çün ki,
gün gelir…
‘’şiirdiyebirşeyyoktur!’’
Ama korkma, canımın içi, korkma
Çünki –kim demişti, şimdi hatırlamam mümkünatsız,
fakat-
Kan dönektir.
Çünki, kan dediğimiz şey
kuruyunca katılaşır.
‘’Kan’’ dediğimiz sıvı
içerimde durmalıydır.
Ki, lavabodaki kanım da
-kısa bir reklam arasından sonra-
muhakkak ki,
kurur.
Bir de bakmışsın ki…
Seni,
seviyorum
seviyorum
seviyorumdur…
Kan, kusulur. Ve birden idrakolunur ki, Kan dediğimiz şey
aslında pembe’dir. ‘’Kan’’ damarımız bir bıçak zoruyla kesiliverince
fışkırıveren sıvının, Türk Toplumu’ndaki adıdır. Özel isimdir.
3 adet harfin sırtsırta durmasıyla meydana gelir.
‘’Kan’’ diyerek tabiriniverdiğimiz sıvının,
İngilizce’deki adı ise ‘’blood’’dır.
Ki, lavabonun parıldaşan yüzleminde,
göğsümün blood’ı baş aşağı sarkmış;
kendine bir yol bakınmaktadır.
(Çünki bir kalp,
çığlığını boğasıya zikreder.
Çünki bir sırtlan, kalbini
döke fışkıra
ithafedegelir.)
Fakat ki,
ortalıkta şiir diye bir şey yoktur.
Çün ki,
gün gelir…
‘’şiirdiyebirşeyyoktur!’’
Ama korkma, canımın içi, korkma
Çünki –kim demişti, şimdi hatırlamam mümkünatsız,
fakat-
Kan dönektir.
Çünki, kan dediğimiz şey
kuruyunca katılaşır.
‘’Kan’’ dediğimiz sıvı
içerimde durmalıydır.
Ki, lavabodaki kanım da
-kısa bir reklam arasından sonra-
muhakkak ki,
kurur.
Bir de bakmışsın ki…
Seni,
seviyorum
seviyorum
seviyorumdur…
SÜRGÜN
Hezarfen Çelebi'ye...
Kanatlanarak kuş kanat , da
kanatladık , Leonart kanatlar da
biz düzdük
…
Kanatlanarak kuş kanat , da
kanatladık , Leonart kanatlar da
biz düzdük
…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)